almanca hd videolu dinleme dersleri alıştırmaları diyalog #6
[Transcript]Piggeldy wollte wissen, wo der Himmel anfängt.
Piggeldy gökyüzünün nerden başladığını bilmek istiyordu.
„Frederick”, fragte Piggeldy seinen großen Bruder.
“Frederick,” Piggeldy abisine sordu.
„Frederick, zeig mir, wo der Himmel anfängt!”
“Frederick, gökyüzünün başladığı yeri bana göster!”
„Nichts leichter als das”, antwortete Frederick.
“Bundan daha kolayı yok [Bu çok kolay!],” diye cevap verdi Frederick.
„Komm mit.”
“Gel [benimle].”
Piggeldy folgte Frederick.
Piggeldy Frederick’i takip etti.
„Wir gehen bis ans Ende dieser Straße”, erklärte Frederick,
“Bu caddenin sonuna kadar gideceğiz,” diye açıkladı Frederick,
„und wo die Straße aufhört, da fängt der Himmel an.”
“ve cadde nerede biterse orası gökyüzünün başladığı yerdir.”
„Prima!”, freute sich Piggeldy. „Dann sind wir ja bald da.”
Piggeldy memnun oldu “Harika!” [dedi] “Öyleyse evet yakında orada olacağız. ”
„Zappel nicht so herum!”, schimpfte Frederick.
“Etrafta hop hop zıplayıp durma!” diye azarladı Frederick.
„Lauf lieber ordentlich!”
“Düzgün yürümen, daha iyi!”
Piggeldy bemühte sich, ordentlich zu laufen.
Piggeldy düzgünce yürümeyi denedi.
„Wann fängt denn der Himmel nun endlich an, Frederick?”, fragte er.
“şimdi en sonunda gökyüzü ne zaman başlar ki Frederick? ” diye sordu(o).
Geduld, Bruder”, sagte Frederick.
“Sabır, Kardeşim,” dedi Frederick.
Als der Himmel aber noch immer nicht anfangen wollte,
Ama gökyüzü hala başlamak istemediği zaman,
fing Piggeldy wieder an.
diye başladı Piggeldy yine.
„Frederick, ich glaube, der Himmel fängt überhaupt nicht an.”
“Frederick, Gökyüzünün başlayacağına hiç inanmıyorum.”
„Dummes Zeug”, brummte Frederick.
“Saçmalık,” diye homurdandı Frederick.
„Frederick”, jammerte Piggeldy, „ich bin schon ganz schlapp.
“Frederick,” diye inledi Piggeldy, “Ben zaten çok yoruldum.
Können wir nicht etwas ausruhen, bevor wir an den Himmel kommen?”
Gökyüzüne varmadan önce biraz dinlenemez miyiz?”
„Ach, Quatsch!”, sagte Frederick. „Wir sind ja bald da.”
“Ah, işe yaramaz şey!” dedi Frederick. “Yakında orda olacağız”
„Fein”, freute sich Piggeldy.
“İyi,” [dedi] memnun olarak Piggeldy.
„Bekommt man im Himmel auch was zu fressen?”
“Gökyüzünde biri yemek için yiyecek de getirir mi? ”
„Ich weiß es nicht”, überlegte Frederick zweifelnd.
“Bunu bilmiyorum,” şüpheyle düşündü Frederick.
„Ich habe noch nie etwas vom himmlischen Fressen gehört.”
“Daha hiç göksel yiyecek diye bir şey duymadım.”
Schließlich kamen sie an ein großes Wasser.
Nihayet büyük bir suya [su gövdesine] geldiler.
„Das ist Pech”, stellte Frederick fest.
“Bu kötü şans,” diye karar kıldı Frederick.
„Es ist noch ein großes Wasser zwischen dem Himmel und uns.
“Gökyüzü ve bizim aramızda hala büyük bir su[su gövdesi] var.
Aber dort hinten, wo das Wasser aufhört, dort fängt ganz bestimmt der Himmel an.
Ama orda arkada, suyun bittiği yerde, orda kesinlikle gökyüzü başlar.
Vielleicht können wir ja hinüberschwimmen.”
Belki karşıya yüzebiliriz.”
Piggeldy tauchte seinen rechten Vorderfuß ins Wasser.
Piggeldy sağ ön ayağını suya daldırdı.
„Brrr”, schüttelte er sich.
“Brrr,” [dedi kendini] sallayarak(titreyerek).
„Ist das aber kalt!
“Bu hiç olmadığı kadar soğuk!
und schwimmen kann ich sowieso nicht.”
ve ben zaten yüzemem.”
„Dann können wir eben nicht dahin, wo der Himmel anfängt”, entschied Frederick.
“O zaman gökyüzünün başladığı yere gidemeyiz,” diye karar verdi Frederick.
„Das hättest du vorher sagen sollen”, murrte Piggeldy.
“Bunu daha önce söylemen gerekiyordu,” diye mırıldandı Piggeldy.
Und Piggeldy ging mit Frederick nach Hause.
Ve Piggeldy Frederick ile eve gitti.
Vorbereitet von Ahmet Bergmann
Yorumunuzu ekleyin
Yorum yapmak için giriş yapmalısınız.