Bloss, halt, doch, ja gibi kelimelerin Türkçe karşılığı var mıdır?
Bloss,halt,ja,doch,vielleicht gibi kelimeler cümleye ne anlam katarlar.
Bloss,halt,ja,doch,vielleicht gibi kelimeler cümleye ne anlam katarlar.
Yorum yapmak için giriş yapmalısınız.
A.Bergmann - 13 Mayıs 2019
Almancada cümlelere ayrı bir lezzet, tat katan ve cümlelere yeni anlam yükleyen bir grup küçük kelimeler vardır. Bunlar genelde cümlenin ortasında ve çoğunlukla çekimli fiilden sonra bulunur. Parçadaki anlamına göre bunlara “Füllwörter”, “Würzwörter”, “Modalglieder” veya kısaca “zarflar” denir. Ancak maalesef çoğu dilbilgisi derslerinde bu kelimelere yer verilmez.
İşte bazı genel geçer kurallar:
1. Bu ilgeçler cümlenin anlamını değiştirir.
2. Birden çok dilbilgisi kuralına sahiptirler ve ilgeç olarak kullanıldıklarında farklı tercümeleri vardır.
3. Konuşma dilinde bu ilgeçler vurgulanmaz veya öne çıkarılmaz.
İşte genel tercümeleriyle ve birkaç örnekleriyle en çok kullanılan bazı ilgeçler.
bloß(sadece)
nur ile yer değiştirebilir.
Was soll ich machen?(Sadece ne yapmalıyım?)
Cümlede konuşmacının sakin olmadığını,biran önce birşeyler yapması gerektiğini ima eder.
Das Geräusch hat uns einen Schreck gegeben, aber es war bloß/nur eine Katze.(her ikisi kullanılır)
Nur [“Bloß” kullanılmaz] in den USA kann ein 14-jähriger eine Waffe kaufen!”
(Sadece Amerikada 14 yaşında silah satın alınabilir.)
“Bloß” ayrıca (genelde negatif) bir emir cümlesini güçlendirmek için partikel(parçacık) olarak kullanılır. “Nur” bu anlamda kullanılamaz.
“Erzähl es bloß nicht meiner Mutter!” = “ne yaparsan yap, sadece anneme söyleme yeter!”
aber (ama)
Du bist aber groß geworden. Canım, ama sen büyüdün!
Kommst du? Aber ja. Geliyor musun? Ama tabii ki.
also (bundan dolayı, bu nedenle, yani)
Sie ist die Mutter meiner Frau. Sie ist also meine Schwiegermutter.
O benim eşimin annesi. Yani o benim kaynanam.
auch ([genelleştirme]; her ne, herhangi)
Was er auch sagt ist eine Lüge. Söylediği her şey bir yalan.
So klug er auch sein mag, das wird er nicht wissen. Akıllı olmasına akıllı, ama bunu bilemez.
denn (o zaman, ki, öyleyse, peki, acaba)
Was macht ihr denn hier? Peki, burada ne yapıyorsun?
Was ist denn mit dir los? Acaba senin neyin var?
Ist das denn so wichtig? O zaman, bu gerçekten çok önemli mi?
Wo bist du denn? Sen nerdesin ki?
doch ([vurgu])
Du kommst doch morgen, oder? Yarın geliyorsun, değil mi?
Ich habe aber doch Recht! Ama bu hususta gerçekten haklıyım!
Es ist doch wahr! Gerçekten bu doğru!
komm doch! Gelsene!
geh doch! Yürüsene be!
doch mal ([doch’dan daha az vurgulu])
Komm doch mal zu Besuch! Hadi ama bizi ziyarete gel.
Geben Sie mir doch mal das Salz! Uzanıp tuzu bana verebilir misiniz?(höflichkeit)
eben ([tevekkül,sabır])
Das sind eben unsere Schwierigkeiten. demek ki bunlar bizim sorunlarımız.
eigentlich (bu arada; işin aslı, aslında)
Was sind eigentlich Mormonen? Gerçekten, tam olarak mormonlar nedir?
Wann kommt eigentlich dein Bruder? Aa, erkek kardeşin ne zaman geliyor?
etwa ([olumlu cevap almaktan korkulduğunda kullanılır.])
Kommt heute etwa der Inspektor? Müfettiş bugün mü geliyor?
Hast du etwa dein ganzes Geld ausgegeben? Bana bütün paranı harcadığını mı söylemeye çalışıyorsun?
ganz und gar (tamamen; bütünüyle)
Er ist ganz und gar von Sinnen. O tamamen beyin özürlü.
immer ([genelleme]; daima)
Kommen Sie, wann immer Sie Zeit haben. Ne zaman zamanınız olursa gelin.
ja [vurgulu değil] Bilinen bir şeyi onaylamak.
Laufen wir, es ist ja nicht weit zur Uni. Hadi yürüyelim; hala, üniversiteye uzak değil.
Şaşırma
Es schneit ja! Vay, kar yağıyor!
Du siehst ja ganz blaß aus! Canım benim, ama sen çok solgun görünüyorsun!
Bir durumu vurgulamak
Ich mag Pizza, ja, ich liebe sie sogar. Pizza hoşuma gidiyor; işin aslı, pizzayı seviyorum.
ja [vurgulu] Acil komut (“nur ja” çok daha vurgulu)
Sieh den Film ja an! Dostum, bu filmi harbiden görmen lazım!
Glauben Sie das nur ja nicht! Bunun olacağına ihtimal bile vermeyin!
Uyarı, tehdit
Tue das ja nicht! Bunu yapmaya cesaret edemezsin!
Komm nur ja nicht zu spät nach Hause! Eve geç gelmeyi aklından bile geçirme!
mal ([nazik teklif])
Gehen wir mal ins Kino. Sinemaya gitmeye ne dersin?
Komm mal her. Buraya gelsene?/neden buraya gelmiyorsun?
nicht ([olumlu cevap almayı beklediğimiz soru])
Ist das Haus nicht schön? Bu ev güzel değil mi?
Habe ich nicht Recht? Haklıyım, değil mi?
nun (şimdi, neyse)
War es nun das beste? En iyisi bu muydu şimdi?
nur [vurgusuz] Genelleme
Du bekommst, was du nur wünschen kannst. İstediğin her şeyi alıyorsun.
Rıza göstermek, takmamak, ilgisiz kalmak
Er soll nur kommen. Boşver, bırak gelsin.
Cesaretlendirmek (mit imperativ)
(Haben Sie) nur Mut! Sadece cesaretini topla. Bunu yapabilirsin!
“Keşke”, dilek kipi ile kullanıldığında
Wenn er nur käme! Keşke gelse!
Wenn wir nur Geld hätten! Keşke biraz paramız olsaydı!
İlgi göstermek, merak etmek veya endişe duymak.
Wo ist er nur? Nerede olduğunu merak ediyorum?
Warum kommt er nur nicht? Neden gelmiyor merak ediyorum? (Ters giden bir şey mi var acaba?)
nur [vurgulu] Uyarı, tehdit
Komm nur nicht nach Hause! Eve gelme! (yoksa sana ceza verecekler)
Geh nur nach Hause! Hemen şimdi eve gidiyorsun! (seni bir ceza bekliyor)
schon
Sınırlama, ihtiyat
Der Film war schon gut, aber ich habe mehr erwartet. Filmin seyri güzeldi,ama ben daha fazlasını bekliyordum.
Bir koşul (genelde “auch” ile kullanılır)
Wenn ich schon in Deutschland bin, will ich auch Deutsch sprechen.
Almanya’da olduğum sürece, yarım bırakmamak ve almanca konuşmak istiyorum.
Cesaret veren komut
Komm schon her! Hadi gel buraya; her şey yolunda gidiyor.
so (bu arada, peki)
Wie geht es so mit deiner Arbeit? Peki, işler güçler ne âlemde?
sogar (hatta, bile)
Das ist sogar eine Menge wert! Aslında bu bir dünya para eder.
überhaupt (hiç, her şeye rağmen)
Können Sie überhaupt Fremdsprachen? Bildiğiniz bir yabancı dil var mı?
übrigens (bu arada)
Die Klasse ist übrigens gar nicht so leicht. Bu arada, bu sınıf o kadar da kolay değil.
vielleicht ([şaşkınlık ifade etmek, alay içeren])
Der Mann hat vielleicht gearbeitet! Adam keşke deli gibi çalışmasaydı!
Du hast vielleicht dumme Ideen! Dostum, çok saçma fikirlerin var!
wohl
Muhtemelen
Du bist wohl böse. Ben bu konuda üzgün olduğunu seziyorum.
Er wird wohl heute noch kommen. Muhtemelen o yarına kalmadan gelecek.
Belki
Hast du wohl morgen Zeit? Yarın zamanın olur mu?
zwar (rağmen, imtiyazlı, kuşkusuz)
Der Hauptsitz der Kirche ist zwar in Amerika, aber sie ist eine weltweite Kirche.
Bu bir gerçek/kilisenin merkezi amerikada olmasına rağmen dünya çapında bir kilisedir.
Es schneit zwar, aber es ist nicht kalt.
Kar yağmasına rağmen hava soğuk değil.